Haşr kökeninden ism-i mekan olan Mahşer, sözlükte Toplanma Yeri demektir. Hazret-i İsrafil'in tekrar Sur'a üfürmesi ile yeniden dirilecek olan insanların ve diğer canlıların toplanacağı alana Mahşer Yeri ve mahşer yerinde yüce Allah'ın yapacağı yargılamaya Mahkeme-i Kübrâ denir. Mahşer yeri, dünyanın en az günah işlenen ve en az kan dökülen bir bölgesinde olacak, ancak bugünkü fani, yani geçici dünyada değil de,Kıyamette aslen (kimyasal açıdan) ve vasfen (fiziksel açı-dan) kökten değişikliğe uğrayıp, hacmen çok büyüyecek ve bembeyaz gümüş gibi bir yapıya dönüşecek olan yeni dünyada olacak. Yüce Allah buyuruyor:
“O gün dünya, başka bir dünyaya dönüştürülecek ve gökler de (başka düzene dönüşecek.)' (İbrahim, 48)
Yerlerin ve göklerin yeni düzenlenmesinde, dünya ile güneş birbirine çok yakın olacak ve güneş sürekli mahşer yerinin bulunduğu bölge üzerinde bulunacak. Mahşer günü zorlu bir gün olacak! Yüce Allah buyuruyor:
'Sur'a üfürüldüğü zaman, işte o gün çok zorlu bir gün olacak, (özellikle) kafirlere hiç de kolay olmayacak.' (Müddes- sir, 8-9-10)
Hazret-i İsrâfil tekrar Sur’a üfürdüğünde çok zorlu bir günün, yeni bir alemin başlangıcı olacak ve:
'O gün zalim (günahkar) ellerini ısırarak, ah! Keşke peygamberle birlikte bir yol izleseydim diyecek.' (Furkân, 27)
Kabirlerinden fırlayan günahkarlar, korkunç günün dehşetinden çıldırır gibi olacak ve pişmanlığından ellerini çıtır çıtır yiyecek. Ve yüce Allah buyuruyor:
'O gün (bütün canlılar) direnişsiz davetçiye (Hazret-i İsrafil'e) tabi olacak ve Rahman için (azametinden) sesleri kısılacak da, ancak bir hışıltı duyacaksın.' (Taha, 108)
Hazret-i İsrafil tekrar Sur’a üfürüp de, yüce Allah’ın emri ile bütün canlıları derhal mahşer yerine davet ettiğinde, yerdeki, göklerdeki ve diğer gezegenlerdeki bütün canlılar Hazret-i İsrafil’in daveti ile mahşer yerine giderken, yüce Allah'ın azametinden, heybetinden ve o günün dehşetinden sesleri kısılacak ve yalnızca bir hışıltı duyulacak.
Yüce Allah buyuruyor:
'Sur’a (tekrar) üfürüldü(ğünde) kabirlerinden fırlayanlar süratle Rab'lerine (mahşer yerine) doğru gidecekler.' (Yâsin, 51)
Hazret-i İsrafil Sur’a üfürdüğünde, yerler, gökler tekrar sarsılacak ve kabirlerinden fırlayan insanlar, korku ve panik içinde mahşer yerine doğru giderken: 'Eyvah bize! (Vay başımıza gelenlere!) Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?' diyecekler. (Melekler onlara diyecek ki):
'İşte bu Rahman (olan Allah)ın vaad ettiği (gündür) ve resullerin sözü gerçekleşti' (Yâsin, 52)
İnsanlar mahşer yerinde toplanınca, yüce Allah şöyle buyuracak:
'And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi, (bakın!) huzuruma (yine yapayalnız, çırılçıplak ve) teker teker geldiniz. Size verdiklerimizi (malları, mülkleri de) arkanızda (dünyada) bıraktınız.' (En'am, 94)
Yüce Allah mahşer yerinde, o korkunç günde insanlara, yani bizlere şöyle hitab edecek: 'Ey insanlar! Sizi ilk defa yarattığım gibi, huzuruma yine yapayalnız, çırılçıplak ve teker teker geldiniz. Mallarınızı mülklerinizi de dünyada bıraktınız. Hani dünyaya doymayanlar, ihtirasla birbirine saldıranlar? Nerede evleriniz, villalarınız, konforlu lüks eşyalarınız? Nerede arabalarınız, yatlarınız, özel uçaklarınız? Paralarınız, altınlarınız, giysileriniz, dünyada kaldı, kefenleriniz mezarda çürüdü ve şimdi huzuruma yapayalnız ve çırılçıplak geldiniz!'
Yüce Allah buyuruyor:
'Ve o gün Cehennem getirildi(ğinde) insan (yaptıkla- rını) hatırlayacak ama, hatırlamanın ne yararı olacak.' (Fecr, 23)
Mahşer günü öncelikle yeryüzünde yaşayan canlılar yani insanlar, hayvanlar, cinler ve şeytanlar gelecek ve o gün gerçekten çok zor ve çok korkunç bir gün olacak. Güneş tepeden cayır cayır yakarken, susuzluktan ağızları kuruyacak, dilleri sarkacak ve nefesleri kokacak. Aşırı izdihamdan insanlar bunalacak, ezilecek, birbirini yakacak ve bedenlerinden sıcak terler fışkıracak. Kahredici uzun bir bekleyişten sonra, korkunç patlamalarla, ateşini etrafa saça saça Cehennem geldiği an, korku doruğa çıkacak, anne kızından, kardeş kardeşten ve eşler birbirinden kaçacak ve insan, Dünyada yaptığı günahlarını bir bir hatırlayıp çıldırasıya pişman olacak ama ne yararı olacak ki!...
Yüce Allah buyuruyor:
'Rabbin(in emri) ve melekler saf saf geldiği zaman.' (Fecr, 22)
İnsanlar günahlarını hatırlayıp, pişmanlıktan ve çaresizlikten kıvrım kıvrım kıvranırken, Gökyüzünde bir patlama olacak ve ardından gök yarılıp, birinci kat gökteki melekler mahşer yerine gelecek. Mahşer yerindeki insan, hayvan, cin ve şeytanların toplam sayısından 10 kat daha fazla olan bu melekler, mahşer yerinde bulunanları kuşatıp saf tutacak. Sonra tekrar tekrar patlamalar olacak, her patlamada bir üst gökteki melekler gelip mahşerde saf tutacak ve meleklerin mahşer yerinde toplanmaları da tamamlanacak. Yüce Allah buyuruyor:
'O gün Rûh (Hazret-i Cebrail) ve melekler saf saf ayak- ta duracak, ancak Rahman (olan Allah)'ın izin verdikleri konuşacak ve onlar da doğru söyleyecek.' (Nebe, 38)
Mahşer yerinde kurtla kuzu, insanla cin ve şeytan karışık şekilde bir arada bulunduğu halde, yüce Allah'ın heybetinden ve o günün dehşetinden sesler kısılacak, kalpler boğaza fırlayacak ve ancak yüce Allah'ın izin verdiği kişiler konuşacak, onlar da doğruyu söyleyecek.
Yüce Allah buyuruyor:
'İşte (o gün) kitabı (amel defteri) sağ eline verilen kişi diyecek ki; alın, okuyun kitabımı.' (Hâkka, 19)
Kahredici o korkunç bekleyişten sonra amel defterleri dağıtılacak ve müminlerin sağ eline verilecek. Sınıfını iyi derece ile geçen çocukların sevinçlerinden koşuşup, karnelerini yakınlarına gösterdikleri gibi, Amel defterini sağ eline alanlar da “Alın, bakın, okuyun benim kitabımı” diye yakınlarına gösterecek ve hayatının en mutlu anını yaşayacak. Amel defteri sol eline verilenler hakkında yüce Allah buyuruyor:
'Ama kitabı sol eline verilen de diyecek ki; Ah! Ne olurdu kitabım verilmese idi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim.' (Hâkka, 25-26)
Amel defteri sol eline verilen günahkarlar, Cehenneme atılıp yanmanın dışında bir seçeneği kalmadığı zaman... “Ah! Keşke amel defterim verilmeseydi. Günahlarımın hesabını bilmeseydim ve ah! Ne olurdu bugünlere ermeseydim” diye, çok ah, vah edecek.
Yüce Allah buyuruyor:
'Biz kıyamet (mahşer günü) için adalet terazileri koyacağız ki, hiç kimseye zerrece zulüm (haksızlık) olunmayacak. (yaptıkları) Bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, onu getiririz (teraziye koyarız).” (Enbiyâ, 47)
Mahşer yerinde amel defterleri dağıtıldıktan sonra, sorgulama başlayacak ve sevapları, günahları tartacak (belirleyecek) bir mizan (manevi terazi) konacak. Şeklini ve niteliğini bilemediğimiz bu mizanın (manevi terazinin) sağ kefesine sevaplar, sol kefesine günahlar konacak ve bu manevi terazi ilahi adaletin göstergesi olduğundan o derece hassas olacak ki bir hardal tanesi, bir çiçek tohumu ağırlığındaki sevap ve günahları çok hassas bir şekilde tarttığı gibi, güneşten, yıldızlardan daha büyük ve daha ağır sevap ve günahları da aynı hassasiyetle tartacak, gerçekten ilahi adaletin göstergesi olacak ve hiç kimseye zerre kadar zulüm (haksızlık) edilmeyecek.
Sorgulanmak ve sevapları-günahları tartılmak üzere mizan başına davet edilenler, Sanki yeni bir kıyamet kopmuş gibi, aşırı korku ve panik içinde mizanın başına gelecekler. Sorgulamaları önce imandan, sonra beş vakit namazdan başlayacak. Namazla ilgili sorgulamaya ergenlik çağından başlanacak ve her günün beş vakit namazı teker teker sorgulanacak. Kıldığı namazların sevabı mizanın sağ kefesine ve kılmadığı namazların günahı da mizanın sol kefesine konacak. Vaktinde kılınan ve Allah katında kabul olunan namazların sevapları tahmin edemeyeceğimiz derecede çok büyük boyutlarda olduğu gibi, kılınmayan namazların günahı da aynı boyutlarda olduğundan, beş vakit namazın, mizanın sevap-günah dengesi üzerinde çok büyük belirleyici etkinliği olacak ve beş vakit namazı kılmayanların işi, gerçekten çok ama çok zor olacak. Sevgili peygamberimiz de ancak beş vakit namazı kılanlara şefaat edebilecek. Çünkü ümmetini abdest azalarının nurundan tanıyacak. Beş vakit namazdan sonra, diğer ilahi emirlerin ve ilahi yasakların (haramların) her birinden teker teker en ince ayrıntılarına kadar sorgulanırken, azaları (organları) dile gelip konuşacak ve şahitlik yapacak. Sonra sıra kul hakkına gelecek. Kul hakkı gerçekten çok zor olacak. Çünkü mazlumlar haklarını ancak sevap olarak alacak. Eğer mazlumlar (hak sahipleri) çok olup da, haksızlık edenin (zalimin) sevapları yoksa ya da bunları karşılayabilecek kadar olmazsa, o zaman mazlumların günahından alınıp, haksızlık edene (zalime) yüklenecek. Dünyada insanlara baskı, zulüm, işkence yapanlar, döven, söven, aşağılayan, hakaret edenler, emanete hıyanet edenler, aldığını geri vermeyenler, borcunu ödemeyenler ve insanların malını çalan, çırpan, zorla gasp edenler, yıllarca Cehennem'de yanacaklar, tabii ki orada çok pişman olacaklar. Ve yüce Allah buyuruyor:
'O gün vezin (günah-sevap tartılması) haktır. Şu hal- de kimin mizan (sevap)ları ağır gelirse, işte onlar felaha (Cehennem’den kurtulup, Cennete) kavuşanlardır.' (Araf, 8) 'Kimin de mizan (sevap)ları hafif (az) gelirse, işte onlar da ayetlerimize zulmetleri (isyan etmeleri) nedeni ile (Cehennem’de yanacaklarından) kendilerine yazık edenlerdir.' (Araf, 9)
Hak sahipleri haklarını aldıktan sonra arta kalan sevapları mizanda ağır gelenler birbirlerini kutlayıp, coşku ve sabırsızlıkla Cennete girmeyi beklerken, Hak sahipleri haklarını aldıktan sonra, arta kalan sevapları mizanda hafif (az) gelenler de, kahredici bir pişmanlıkla ve göz yaşları ile Cehenneme atılmayı bekleyecekler!
Hayvanları yalnızca kısas için yani hem kendi aralarında birbirlerinden ve hem insanlardan haklarını almaları için diril- tip, mahşer yerinde toplayan yüce Allah, haksızlığa uğrayan hayvanlara, haklarını kolaylıkla alabilecekleri ölçüde bir güç ve iri cüsse verecek, sonra onlara hakkınızı alın diye izin verecek. Dünyada haksızlığa uğrayan hayvanlar, dişleri, tırnakları, pençeleri ve boynuzları ile hasımlarından haklarını alıp tatmin olunca, Yüce Allah hayvanlara, “Kûni turâbâ” (toprak olun) diye emir verecek ve onlar da bir anda toprak oluverecekler. Hayvanların bir anda toprak olup kurtulduğunu gören,
'Kafir, ah! Ne olurdu ben de toprak olsaydım diyecek.' (Nebe, 40)