Berzah' kelimesi, aslında iki şey arasındaki engel veya vasıta anlamına gelir. İki şey ve iki konak arasında bulunan hususa 'berzah' derler. Keza iki deniz arasında bulunan kara parçasına da 'berzah' denir. Yine tatlı ve tuzlu su arasında bulunup bu ikisinin karışmasına engel olan sınırın adı da 'berzah'tır.
Burada, berzahtan maksat, dünya ile ahiret arasında bulunan alemdir ve her insanın ölümünden başlayıp kıyamet gününün vukuuna kadar devam etmektedir. Buna göre, şu anda berzah alemi mevcuttur. Ölen kimseler bu alemde bulunmaktadırlar. Başka bir deyişle; insan öldüğünde, onun bedeni ölür. Ama ruhu, bedeninden ayrı kalır ve canlıdır. Ruh cismin avarızından (araz, cisme arız olan bir şey) olmadığından o layı, cismin ölmesiyle ölmez. Aksine 'müstakil bir cevher'dir (bağımsız bir öz/tözdür) ki cismin yokluğunda da kendi kalıcılığını, varlığını sürdürebilmektedir. Keza cismin ölümünden sonra da 'berzah' denen bir alemde karar kılar ve gerçekte, görünmeyen bir şekilde kendi cismiyle irtibatı vardır.
İnsan ruhu, dünya hayatının sona ermesiyle 'latif bir cisimde' karar kılar ki, o cisim maddi cismin birçok arazlarından uzaktır. Buna 'misali beden' veya 'misali kalıp' derler. Ne tamamen mücerrettir, ne de sırf maddidir. Belki 'berzahi tecerrüd' (berzaha has bir nevi mücerretlik)tir. (Örneğin: Suyun bir saksının içinde bulunmasıyla bir naylon poşetin içinde bulunmasının farklı olduğu gibi. İlki kalın bir cismin, ikincisi ise latif bir cismin içinde bulunmaktadır. Suyun, naylonun dışından görüldüğü gibi, bazıları da berzahi suretleri/şekilleri görebilirler.) Elbette madde aleminin zindanında esir olarak yaşayan bizler için bu konunun apaçık anlaşılması mümkün değildir; ama biraz da olsa anlaşılabilmesi için bilginler bu durumu 'uyku haline' benzetmişlerdir.
Allame Meclisi'nin dediğine göre 'berzah aleminin 'uyku' ve 'rüyaya' benzetilmesi, birçok hadiste zikredilmiştir.
Her insan rüya aleminde, ruhunun, kalıbından yararlanarak bazen çok geniş ve güzel yerlere gittiğini, oralarda görkemli manzaralarla ve birçok nimetlerle karşılaştığını, onlardan istifade edip lezzet aldığını görmüştür. Bazen de tersine korkunç manzaralar görüp çok korkmuş, rahatsız olmuş ve bağırıp ağlayarak uykudan uyanmıştır.
Bu benzetmeye (rüya alemi) dikkat edildiğinde, berzah aleminin görünümü, bir miktar daha kolay anlaşılır. İsminden de anlaşıldığı üzere 'misali cisim', bu bedenin benzeridir. Ama bu yoğun maddeli unsura sahip değildir. Belki nurani, maddeden ve bu alemin bilinen unsurlarından soyut latif bir cisimdir.
Bazılarına göre: 'Misali kalıp' herkesin bedeninin batınında vardır ve sonuçta ölüm anında bedenden ayrılarak kendi 'berzah' hayatına başlamış olur. Buna göre ruh, ölümden sonra 'tenasuh' meydana gelmesin diye ayrı bir bedene intikal etmez. Belki, kendi batınında bulunan misali kalıbına intikal etmektedir.
Hadislerde de 'misali cisme' işaret edilmiştir. Bunlardan birinde; birisi İmam Cafer Sadık'a (a.s): 'Bazıları müminlerin ruhlarının, arşın etrafında bulunan yeşil renkli kuşların kursaklarında bulunduğuna inanıyorlar?' diye sorar.
İmam da şöyle buyurur:
Bu inanç doğru değildir. Mümin, Allah katında onların ruhlarını, kuşların kursaklarına koymasından daha kıymetlidir. Belki ruhları önceki bedenlerine benzer (bir) bedendedir. Yine İmam şöyle buyurmuştur:
Allah Teala müminin ruhunu aldığı vakit onu dünyadaki 'kalıbına' benzer bir kalıba yerleştirir.
Sonra İmam şöyle devam etti:
Bu ruhlar, (berzah kalıbında) yiyip içerler, birisi onların (yanına) geldiğinde, onu dünyada olduğu şekliyle tanırlar.
Bu hadislere göre, müminlerin berzah alemindeki ruhları, berzah cennetinin bağlarında ve odalarındadırlar. Kafirler ve mücrimlerin ruhları ise, berzah ateşi ve azabına müptela olmuşlardır ve Yemen'de bulunan Hadramevt'te, Berehut (Berehevt) denilen yerde dururlar.